Geçtiğimiz hafta tüm gazetelerde okumuşsunuzdur, Paris‘te, Dilek Hanif’in defilesine çıkacağımı. (kaçıranlar www.tulinsahinfan.com’a bakabilirsiniz) Vee işte geldik buradayız. Bu bülten biraz moda/backstage ve seyahat karışımı olacak:) 3 günlük Paris maceramı an ve an takip etmiş olacaksınız. Hadi başlayalım…
Paris 1.gün

Paris’e geleli 45 dk oldu. Hiç vakit kaybetmeden ekip olarak kendimizi sokağa attık, Eiffel kulesi önünden merhaba diyoruz :)

(çoook soğuk dememe gerek var mı acaba? )

Saat tam 12:30 ve öğle yemeği yiyeceğiz. Seçim bana bırakılıyor ve ben ekibi Madeleine meydanında bulunan çok sevdiğim Fauchon’a götürmeye karar veriyorum.

Fauchon’un vitrini Chanel’in yemek versiyonu gibi :) Sandviçler, pastalar, peynirler… Bu kadar mı güzel sunulabilir? Artı Fauchon’un marka renkleri siyah, beyaz ve fuşya renginden oluşuyor, tıpkı TULİSS gibi :) Burada ben, sebzeli fusilli makarna yedim yanında bir kadeh beyaz şarap eşliğinde.
Yemeğimin ardından kahve içtim.
Fauchon iki binadan oluşuyor,yemekten sonra diğer binaya geçip çikolata cennetinde kendimi kaybettim : )) (biliyorsunuz çikolatayı çok sevdiğimi, daha doğrusu tam bir tatlı canavarı olduğumu). İçi praline ve krokanlı olan bitter çikolata aldım. Bunu yiyerek Paris’i gezmeye başladık. Genelde defile veya çekimden önce çok fazla vaktim olmaz gezmek için. Bir işe hep bir yerlerden koşturarak gelmişimdir ve koşturarak diğerine yetişmişimdir. Ama bu sefer çok iyi oldu defileden 1 gün önce gidebildim Paris’e.
Aaaa,o da ne sokaklarda yürürken C&A’nın vitrinlerinde kendime rastlıyoruz :)) İnsanın kendi billboard, dergi kapağına, vitrin fotoğraflarına, reklamlarına rastlaması inanın çok garip geliyor. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz :) Herkes yanınıza gelip fotoğraf çekmek istiyor. Paris’te de durum farklı olmadı. Hatta mağazanın içinde anons bile etmeye başladılar.
Seyahatlerimde form tutmak için hep bol bol yürüdüğümü veya bisiklete bindiğimi biliyorsunuz. Paris’te de durum yine değişmedi. Epey bir yürüdükten sonra oldukça yorulduk ve akşamüstü otelimize dönmeye karar verdik. Ama Louvre müzesine uğramadan olmaz, değil mi?
PARİS 2.gün;

27 Ocak 2010 saat 12:15, Paris Hotel de Crillion’un lobisindeyiz. 15 dk erken geldik. Kahve içmek için iyi bir fırsat diyoruz ekip olarak.

Dilek Hanif 2010 İlkbahar/Yaz koleksiyonu defilesini “Paris Haute Couture Haftası”nda, saat 16:30’da bu otelin Marie Antoniette salonunda gerçekleştirecek.

TULİSS pasaportu olanlar ne yapabiliyordu? Tabii ki kulise girebiliyorlar :) Buyurun!!!

Kuliste hummalı bir çalışma var. Son düzeltmeler, son ütüler… Dilek Hanif’in atölyesi olduğu gibi kuliste. Şundan emin olabilirsiniz ki hiç biri uyumadı! Ama tüm bu yorgunluğa ve strese rağmen hiç birinin yüzünden gülümsemesi eksik olmadı. İşte profesyonellik budur. Hepsinin ellerine, yüreğine ve gönüllerine sağlık.
Hemen saçlarım yapılmak ve ojelerim sürülmek üzere beni alıyorlar. Dikkat ettiyseniz çiçekli elbisem, bisiklet yakaya sahipti. Yapılacak saç o yakadan zor çıkacağı için elbisemi çıkardım ve üzerimdeki hırkam ile kaldım. Ellerime ve ayaklarıma ten rengi oje sürüldü.

(2002 yılında Paris’te Noa*Noa firmasının defilesine çıkmıştım. Paris’te ilk defilemdi. Ve o defilede, üzerimde gördüğünüz hırkayı giymiştim. Çok beğenince hediye etmişlerdi. Dilek Hanif’in defilesine giderken de hiç düşünmedim bu hırkayı üzerime giyerken. Oraya gittiğimde fark ettim :) Güzel bir tesadüf ve anı canlanması oldu.)

Benim saçlarım yapılırken, diğer yanımda Georgina’nın makyajı yapılıyordu. Birazdan değiş tokuş yapacağız. O saça ben makyaja geçeceğim.
Makyajım bittikten sonra Fransız koreografımız yürüyüş alanımızı ve poz alacağımız yerleri gösteriyor. Bunu yapmamız 5 dk sürüyor.
Perdelerden ve ışık yansımasından belli olmuyor ama dışarıda muhteşem Concorde meydanının manzarası var.
Koreografımı tamamlayıp, hemen tekrar kulise koşuyorum çünkü saç ve makyajımı çekmek için fotoğrafçılar ve röportaj için basın bekliyor. İlk pozum İngiliz Vogue ve İtalyan Amica için.
Türk Vogue için pozumu da verdikten sonra, röportajlarımı yapmak üzere sessiz bir yere geçiyoruz.
Dilek, Georgina ve ben üçlü bir röportaj yapıyoruz.
Veee kulis amiri tarafından beklenen anons geliyor, ilk kıyafetleri giyiyoruuuuuuzzzz!!!
Tam çıkmadan Tuğçe ile kameraya poz ( pardon öpücük ) :))
Herkesin çıkış sırası bu tabloda. Burdaki asılı polaroidler modacıya fitting’e (kıyafet provasına) gittiğimizde çekiliyor ve sonra bu tablo yapılıyor. Stylist, giydirici herkes çıkmadan bu tabloya bir bakar. Tüm aksesuarlar yerinde mi bir eksik var mı diye.
 

Veee defile başladı...

Başarlı modacımız izleyenlerin giysilerin detay ve el işçiliğine yakından şahitlik etmeleri için bu sefer geleneksel bir salon defilesi tercih etti. Gerçek ile rüya arasında bir koleksiyon hazırladığının altını çizdi. Kadın belini olduğundan daha ince gösterirken, yuvarlak kalça formunu destekleyen kalıpların dikkat çektiği koleksiyonda, Osmanlıdan Ultramodern romantizme geçişler başroldeydi.

Koleksiyonunda geometrik işlemeler, drapeler ve diagonal formları tercih eden Dilek Hanif, kültürel ve estetik kontrastlara göndermeler yaptı.

Hanif’in koleksiyonlarında her zaman çok fazla el işçiliği görürsünüz. Bu koleksiyonda bunu yine görmek mümkün dü. Dilek koleksiyonuna ‘Ottoman fairy tale’ ‘Osmanlı peri masalı’ ismini vermişti. Gerçekten de bu muhteşem kıyafetler içinde yürürken kendimizi masallardan fırlamış gibi hissettik.

Defilede Tuğçe Kazaz ve bana 22 yabancı manken eşlik etti. Bunlardan bir tanesi 2010 Pirelli takviminde yer alan Georgina Stojiljkovic idi.

Defile bitiminde Georgina ve ben Türkiye’de tatil için sözleşerek veda ettik ve Dilek Hanif’e, 50. 500. defilelerini yapmak üzere tebriklerimizi ilettik. :))
Paris 3.gün

Defilenin ertesi günü yani son günümüz. Havaalanına gitmeden şehirde 4-5 saatimiz var. Ama hala elimizde video kamera ve çalışıyoruz. Çünkü Show Tv’nin Pazar süprizi programına bir ‘backstage’ çektik. Burası o meşhur alışveriş caddesi Champs Elysee, arkamda ise Arc de Triumph’u görüyorsunuz. Tam bu noktanın benim için ayrı bir özelliği vardır. Çünkü 1998 Ağustos’da 18.5 yaşımda iken, ilk profesyonel çekimimi burada yapmıştım. Bir İtalyan ayakkabı markası içindi. Bu yüzden Arc de Triumph’un yeri kalbimde ayrıdır :)) Paris’e kaç kere yabancı markalar için çekime ve defilelere geldim hatırlamıyorum bile : ) ama ilk defa bir Türk markası için defileye çıktım. İnsanın tüylerini diken diken ediyor. Gurur verici. Nice başarılara Dilek …

Champs Elysee ‘de yürümeden önce bir cafe de sıcak çikolata içmek istiyoruz…

(Show TV pazar sürprizinde yayınlanacak backstage için lütfen tulinsahin.com ve tulinsahinfan.com'u takip edin. Buradan yayın günü anons edilecektir.)

au revoir ...

Resim ve yazıların, kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır. Ancak tuliss.com kaynak gösterilerek kullanılabilir.

Bu sayfayı arkadaşınıza/yakınlarınıza önerin ...

Mail listesinden çıkmak için tıklayınız...  mail listesinden çıkış

Daha önceki newsletter'lara ulaşmak için tıklayınız.